Ellerim patlasın istiyorum!

Evet yanlış okumadınız…

En alttaki verdiğim linkte ayrıntılarını öğrenebileceğiniz habere konu olan MÜTHİŞ DÜŞÜNCE VE UYGULAMA dolayısıyla…

Yani ilk kez İspanya’da ÇOCUK İSTİSMARININ önüne geçebilmek amacıyla hayat geçirilmiş olan reklam uygulamasında A’dan Z’ye her konuda emeği geçenleri alkışlamaktan dolayı ELLERİMİN PATLAMASINI İSTİYORUM…

Son zamanlarda duyduğum, gördüğüm, okuduğum en muhteşem haber…

Çocuk istismarının en çok yaşandığı ülkem için mutlak şartta uygulamaya geçilmesi gereken bir YÖNTEM…

Tamam, tamam mutlaka haberi siz de okumuş ve benim gibi mutlulukla ve heyecanla karşılamışsınızdır.  AMA BİLMEYENLER İÇİN DE ÖZETLEYELİM…

İspanya’daki İNSANLAR, çocuk istismarının önüne geçmeyi onlara direk ulaşıp, iletişime geçerek uygulayabilmenin farklı ve en güzel yöntemini bulmuşlar. Hem de olasılıklar arasında bulunan şiddete maruz kaldığı ebeveyniyle yan yanayken bile onlara ulaşmanın yolunu keşfetmişler.

Reklam panoları hazırlanmış. Biz kocaman insanlar baktığımızda sadece üzgün bir çocuğun fotoğrafının ve istismara karşı cümlelerin yer aldığı bir reklam çalışması görüyoruz.

Ancak  10 yaş ve altındaki çocuklar ilana baktığında şiddetin izlerini yüzünde taşıyan bir çocuk ve ‘Eğer biri sana zarar veriyorsa bizi ara, sana yardım edeceğiz’ mesajını görüyorlar…

Muhteşem bir şey…

Kundaktaki çocuğa bile şiddet uygulayan, öldüren  insanların olduğu bir dünyada bu ilanlar okuma yazma bilen 10 çocuğa bile ulaşışsa ve bu vesileyle kuratılırlarsa hayat çok daha güzel olmaz mı?

OLMAZ MI?


 

 

 
                                MELEKLER SAHNEYE ÇIKIYOR!




Dün 18.30 civarı cep telefonum çaldı...

Tanımadığım bir numara, ucunda çok kibar bir hanımefendinin sesi...

Karşıdan karşıya geçerken anlamaya çalıştığım konuşmadan oyuncuları down sendromlu yetenekli çocuklardan oluşan bir tiyatro bileti davetiyesi satmak istediklerini anlayabildim...

Şaşırdım haliyle...

Şaşırdığım özel çocukların oyunculuk yapmaları değil, İngiltere’deki gönüllülük günlerimden hafızama kazıdığım ve gözlemlediğim ilk konu buydu. Özel çocuklar ne kadar bilinçli eğitilirlerse yetenekleri de  o kadar ön plana çıkıyordu... Kendilerine güvenleri artıyordu... Dolayısıyla kendilerine zor da olsa  bir birey olarak yer bulabiliyorlardı.

Şaşırmamın nedeni benim numarama nasıl ulaşıldığıydı! Kibar hanımedendi mutlaka bir şekilde yardım organizasyonlarında bulunmuş, destek olmuşsunuzdur dedi.  Demek ki numaralar bir şekilde dolaşıyor...

Ben bu tür konularda özellikle hassas olduğum ve doğruluğuna emin olmadığım paylaşımları yaymaktan, desteklemekten hoşlanmadığım için de ayrıntılı bilgi istedim.

Gelen bilgiye göre 6 Mayıs 2013’de zihinsel engelli ve Down Sendromlu çocukların sahneleyeceği “Sen ne yaptın doktor?” isimli bir oyun başlayacakmış.

Bugün Dünya Tiyatrolar günü olması vesilesiyle de bu bilgilendirmeyi yazmam için zamanın mükemmel olduğu kanısındayım...

Oyun 6 Mayıs pazartesi günü saat 20:00 Aksaray Su Gösteri Sanatları Merkezi’nde oynanacak.

Özel çocukların sosyalleşmesi amacıyla çalışmalar yürüten ve oyunu sahneye koyan kişi ise Psikolog, gazeteci ve tiyatro eleştirmeni  Yaşam Kaya...

Her ne kadar telefonla davetiye satışı yönteminden! hoşlanmasam da bu emeğin duyurulması için katkıda bulumak istedim.

Davetiyeler 50 TL’ye satılıyormuş ve isteyen istediği kadar davetiye satın alıp destek olabiliyormuş. Toplanan para ise yine çocukların özel eğitimleri için harcanıyormuş.

Eğer siz de destek olmak istiyorsanız web sitesini ziyaret edin... Önceden çıkmış haberler güven duymanız için yeterli olacaktır...

İrtibat tel:


0216 492 11 11


Aşağıdaki duyuruyu paylaşmadan önce arayıp yetkililerden bilgi aldım... Evet böyle bir kampanya var. "Her hangi bir belge göstermeden" deniyor ancak gerçekte işitme engelli olduğuna dair rapor isteniyor... İkinci öğrendiğim şey de işitme cihazı verilmediği... Onun dışında ihtiyacı olan kişilere bu duyuruyu gönül rahatlığıyla iletebilirsiniz... Sebahat Bağbars

İstanbul’da yaşayan ve maddi durumu yerinde olmayan 0-18 yaş arasındaki İŞİTME ENGELLİ çocuklar, herhangi bir belge göstermeden, Gayrettepe’de bu hafta açılan ANATOMICA KULAK BURUN BOĞAZ HASTANESİ'nde, muayenelerinden ameliyatlarına kadar her türlü tedavilerini ücretsiz olarak gerçekleştirebileceklerdir,çevrenizde eğer bu durumda olanlar var ise bu bilgiyi onlara da ulaştırabilirsiniz. 444 4 522
3. Down Sendromu Dostluk Yürüyüşü'nden güzel kareler....

Taksim 30 Eylül'de Melek Doluydu İşte O  Güzel Anlar...







 
 
 








Kimbilir belki de ben onlardaki saf sevgiye aşığım…



 
İngiltere'deki meleklerim Claire ve Charlotte:)))
 

2010 yılında 33 yaşımda İngiltere’ye engelli çocukların eğitim gördüğü yatılı kalınan çiftlik okuluna http://www.pennine.org.uk/ gönüllü olarak gitmeye kara verdiğimde, İngiltere’de, İngiltere’den döndüğümde ve en son tesadüfen haberdar olduğum 3. Down Sendrom yürüyüşünde de karşılaştığım soru hep aynıydı: “Ailenizde engelli var mı? “Bu sevginizin, ilginizin ve bilincinizin sebebi ondan mı?”

 

Bu soruyla en son 30 Eylül’de katıldığım yürüyüşte bir down sendromlu miniğin annesi ile yaptığım sohbette karşılaştım. Hayır, cevabını verdiğimde hanımefendinin gözlerindeki hayretin yanındaki hayranlığı ömrüm boyunca unutmayacağım… Hayatımda herhangi engelli biri olmadan bu tarz girişimlerde bulunmama çok şaşırmıştı. Öyleyse sen bir meleksin dedi!

 

Ben melek değilim!

Hayatımda en çok duyduğum müthiş onurlandırıcı kelimelerden biri. Ancak son zamanlarda bu kelime beni çok rahatsız etmeye başladı. Ben sadece insanları özellikle çocukları ve yaşlıları tarif edemeyeceğim bir sevgiyle seven normal bir insanım… Hele de down sendromlu, otistik, spastik ve bir şekilde hayatını engellerle yaşamak zorunda kalanlarla onların yüzünü gülümsetecek anlar paylaşmak ise paha biçilmez bir duygu… Melek olarak ayrıştırılmak bazen beni korkutuyor. Dünyayı şeytanlar mı kaplıyor ki melek olarak ayrımlaştırılıyoruz!!!

İnsanoğlu yarı şeytan yarı melektir…

Evet, hiç kimse saf iyi, saf kötü olamaz… Yürüyüşe katılan tüm özel çocuklar gibiler dışında tabii!!! Akıl denen şey de aslında burada devreye giriyor… Akıl, içimizdeki şeytanı ya da meleği beslemek ve büyütmek için insan oğluna verilmiş en kıymetli şeydir! Kullanabilme ehliyeti de tamamen kişinin kendisine sunulmuş bir imtiyazdır.

İşte cevabım…

Bana bu soruyu sık sık soranlara buradan cevap vermiş olayım… Nedenini bilmiyorum… Ama özellikle down sendromlu çocuklar olmak üzere dünyadaki tüm çocukları çok seviyorum… Kim bilir belki de ben onlardaki saf sevgiye aşığım… Benim içimdeki sevgiyi saflaştırdıkları için de onlara minnettarım… Ömrüm olduğunca da minik minik belki açıktan, belki gizli gizli tüm çocukları mutlu edip o en değerli şeylerini minniş kalplerini çalmaya devam edeceğim:)))

 

 
Pes diyorum... Okuyun ve siz de paylaşın...


Engelli çocukları için hakkı olan eğitimi alamayan aile MEB'i tazminata mahkûm ettirdi.
 MEB ise faturayı öğretmenlere kesti!



Hafif düzeyde zihinsel engelli Cengizalp Başbarut 12 yaşında. Okuma yazmayı daha yeni öğreniyor. Çünkü yıllardır kaynaştırma eğitimi almak için mücadele ediyor. Gittiği okullarda yaşadığı ayrımcılık, dışlanma da cabası.

Aile çocuklarına kaynaştırma eğitimi verilmemesini dava konusu yaptı. Mahkeme
MEB’i 20 bin TL tazminata mahkûm etti. Aile bu kararın tüm kamuoyu tarafından duyulmasını ve herkese örnek olmasını isterken iki hafta önce öğrendiği bir haberle büyük bir şaşkınlık yaşadı. Oğullarına kaynaştırma eğitimi uygulamayan iki okuldan arayan öğretmenler tazminatın kendilerinden talep edildiğini söyledi.

Dilek Başbarut, şaşkın: “
Milli Eğitim Bakanlığıkarar sonrasında kaynaştırma eğitimi düzgün uygulanmıyor diye düşünür, bu durumu masaya yatırır dedik. Onlar ise çözümü tazminatı öğretmenlerden talep etmekte bulmuş. Bir okuldan beş, bir okuldan üç öğretmeni bakanlık sorumlu tutup 3-5 bin TL arasında para istemiş.”

Oysa ailenin amacı bunun ötesindeydi: “Kaynaştırma eğitimi çok güzel ama uygulayan yok. Öğretmenlere bu konuda eğitimler verilmeli, çözüm basit. Amacımız
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda kaynaştırma programı uygulayacak idari kadronun ve bu bilinçte öğretmenlerin olmamasının bu çocuklara nasıl zarar verdiğini görmesini sağlamaktı. Bizim çocuğumuza yapılanların başka çocuklara yapılmasını engellemekti.”

Öğretmenlerin yüzde 55.1’i kaynaştırmayı bilmiyor
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve Tohum Otizm Vakfı’nın raporuna göre
Türkiye’de 45 bin sınıfta ilk ve ortaöğretimde 93 bin özel gereksinimli çocuk kaynaştırma eğitimi alıyor. Kaynaştırma uygulamaları yapılan ilköğretim okullarında öğretmenlerin yüzde 55.1’i kaynaştırma konusunda eğitim almamış. Kaynaştırma öğrencileri kalabalık sınıflarda yok olup gidiyor, öğretmenler çaresiz. 5 okuldan 4’ünde ‘özel eğitim’ öğretmeni yok.

3 okul değiştirdi, okul müdürü okula almadı

İzmir’de yaşayan Başbarut ailesinin oğulları Cengizalp, kreşe başladığında hafif düzeyde zihinsel geriliği olduğu fark edildi. Doktor ve ilaç tedavisine başlandı. Cengizalp ilköğretim çağına geldiğinde Ege Üniversitesi’nden aldıkları “Hafif düzeyde mental retardasyonu, dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi var” raporuyla Dr. Cavit Özyeğin İlköğretim Okulu’na gittiler. Okul kaydı yaptı. Cengizalp’in özel durumunu anlatan raporu dosyasına koymakla yetindi.

Oysa aileyi
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Rehberlik Araştırma Merkezi’ne (RAM) yönlendirmesi gerekiyordu. Çünkü bu kurumlar öğrencilerin durumlarını ve ihtiyaçlarını belirliyor, ona göre yönlendirme yapıyorlardı.

Okulda Cengizalp’in ‘özel durumu’ dikkate alınmadan eğitim verildiği için sorunlar başladı. Cengizhan akranlarıyla sınıfta kaynaştırma eğitimi alırken bir de ‘Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı’ uygulanması gerekiyordu oysa. Uygulanmadı. Cengizhan yaşıtlarından birkaç ay geriden de olsa okuma yazmayı öğrenebilecekken 1. sınıfta kaldı.

İtinayla çocuk ‘delirtilir’

Aile bunun üzerine oğullarını o okuldan aldı. RAM’a kendileri gitti, raporlarıyla yeni bir okulun, Ergenekonİlköğretim Okulu’nun yolunu tuttu. Cengizalp burada 1. sınıfa yeniden başladı. Dilek Başbarut’un deyişiyle kâbus burada da devam etti. Çocuklar ve okul idaresi Cengizalp’i dışladı. Raporunda Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) uygulanması gerektiği yazdığı halde Cengizalp’e bu eğitim verilmezken tam üç kez sınıfı ve öğretmeni değişti.

Çocukların teneffüste ‘deli’ diyerek alay ettikleri Cengizalp’i korumak için anneannesi kimi zaman tüm gün okulda kaldı. Cengizalp sorun yaşadıkça daha da hırçınlaştı. Veliler şikâyetçi oldu ve onu okulda istemedi. Okul müdürü bir gün Cengizalp’i okula almadı.

Aile her olayda biraz daha yıpranırken Cengizalp’in durumu da hep geriledi, eğitiminde ve ruhunda tamiri zor yaralar açıldı. Dilek Başbarut: “Evde şiddet eğilimi atıyordu. ‘Ben deliyim’ diyordu, ‘Hiç arkadaşım yok’ diyordu. Eğitimi ve tedavisi okul- aile-doktor üçgeninde yapılması gerekirken, tedavimiz faydalı olmadı. Okullarda bu çocukları kazanmak için bir şey yapmıyorlar. Direkt kayıp çocuklar olarak görüyorlar.”

Başbarut ailesi üçüncü okul, Necmiye Bilgin İlköğretim Okulu’nu buldu. Bu son okulunda da BEP uygulanmadı ama öğretmeni Cengizalp’in diğer öğrencilerle kaynaşması için büyük çaba harcadı. 4. sınıfın yarısında Cengizalp, tam gün özel eğitim veren özel eğitim okuluna başladı. 1. 5 sene orada eğitim aldı. Şu an 12 yaşında, 1. sınıfta öğrenebileceği okuma yazmayı yeni yeni öğreniyor. Hâlâ davranış problemi yaşıyor, tek başına bakkala gidip ekmek alamıyor, güvensiz, içine kapanık. Cengizalp ve ailesi hayatlarını kâbusa çeviren bu süreci yargıya taşındı. Amaçları pek çok engelli ailesinin yaşadığı bu drama seyirci kalmamak, seslerini duyurmaktı.



Kaynak: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1094268&CategoryID=77