Bir “Adem” olabilmek!

* Temsili fotoğraftır...
Birkaç gün önce, hatta geçen cuma günüydü… Zincirlikuyu üst geçit köprüsünün merdivenlerini çıkarken içimde sevinçten şarkılar söyleyen çocuklara eşlik ediyordum. Hadi siz yabancı değilsiniz çıtlatayım bana pozitiflik katan bir iki şarkı sözümü… İş görüşmesi diyerek gittiğim yerden iki dünya tatlısı insan katmışım hayatıma. İsteyerek evet evet evetJ de demişim…  Kendimi daha ilk saniye de onların parçası gibi hissetmişim… Bu cepte… Sonra hayatımda yapmaktan en çok zevk aldığım gazeteciliğim için de tatlı tatlı koşuşturma içinde olduğum da bir gün… Bu da cepte… Sonra sadece birkaç gün önce yaptığım yardım çağrısına duyarsız kalmayan güzel insanlarım, dostlarım sayesinde bir ufaklığın gözyaşını dindirecek paranın toplandığını da öğrenmişim… 
Daha ne olsun J…
Üst geçitin merdivenlerini bitirip, dikkatimden kaçmayan kalabalığın arasına daldığımda ne Picasso’nun ne Osman Hamdi Bey’in ne de dünyanın en başarılı ressamlarının bile resmedemeyeceği bir tablo ile karşılaştım… Her yer boya, renkler birbirine karışmış… Asfaltı yabancılamamış renklerin arasında kırık cam ve tahta parçaları, fırçalar, süngerler gelişi güzel dağılmış… Bütün bu karmaşanın içinde bir çocuğun anne karnındaki en savunmasız şeklini 12 - 13 yaşındaki haliyle almış olduğunu gördüm. Üzerindeki beyaz gömlek masumiyetine daha da keskinleştirmişti. Bu tabloya dâhil olmadan oradan geçip gitmek insan işi olamazdı… 
Diz çöktüm küçük dev adamın önünde… Yüzünü görmem için epey uğraşmam gerekti… Yukardan bize bakan iyi insanların dilinden düşen sözcüklerle öğrendim manzaranın nedenini.  İki tinerci ( ya da hayata kızgın, aç, çaresiz) çocuk tarafından dövülmüş, ekmek teknesinden koparılmış… Ağlamıyor, bağırıp çağırmıyor, isyan etmiyor sanki kozasına saklanmaya çalışan ürkek bir kelebek gibiydi karşımızda! Hayır, bu bir oyun olamazdı… Hiç kimse bu kadar masum olmayı oynayamazdı. Çenesinden tutup başını kaldırmaya çalışarak sordum… 
- Yeni bir sandık için ne kadar paraya ihtiyacın olacak?
Önce cevap vermedi çevremdekilerin ısrarı ile fısıldadı.
-          Hepsi 50 lira tutar abla.
Ya nasıl da sarıp sarmalamazsın böylesini, nasıl kanat olmazsın… 100, 500 ne dese inanırız… Ama demiyor işte, bir başka bu çocuk; bambaşka… Çevremde birkaç kişi cebine para koymaya çalıştı, sandığını tekrar alsın diye… Karşımdaki dev adamın daha da küçüldüğünü, kaybolmaya çalıştığını fark edince kızdım. Neden utanıyorsun, seni bu duruma düşürenler utansın. Başını her zaman gururla dik tut, asla ekmeğini kazanırken utanma dedim. İşte o an göz göze geldik ve ben o gözlerde masum bir çocuk gördüm.
İşte o çocuğun adı Adem… Okuyor, 8. sınıf öğrencisi… Okul bilgileri dışında hiçbir bilgi alamadık… Açım, fakirim demedi.  Abla 10 kardeşime bakıyorum demedi. Telefon numaramı vereyim dedim, almadı. Telefonumu alıp, sürekli para istemek için aramayı bile akıl etmedi. Beni her zaman buralarda çalışırken bulabilirsiniz abla dedi. 
Sonra ne mi oldu? 
İşte ortaya bu yazı çıktı. Benimle birlikte onun yüzünü görmek için çabalayan emekli bayan öğretmen tarafından Çağdaş Eğitimi Destekleme Derneği’nden burs alacağına dair söz aldı… Benim için de artık zaman zaman maddi, zaman zaman da manevi olarak destekleyeceğim bir meleğim oldu…
Her şerde bir hayır vardır sözü bir kez daha doğruluğunu ispatladı. İki çaresiz çocuk farkında olmadan başka bir çaresiz çocuğun dünyasında ışık yaktı…
J güzel bir cumaydı…
Sebahat Bağbars
09.10.2011 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder